5 Mayıs 2008 Pazartesi

GİTME(LER)

…”tırtılın kaderi,kelebek olmaktır.”


Şehrin orta yerinde, her şeyi silip süpüren katı bir yürekten başka hiçbir şeyin farkında olmamanın rahatlığı içinde hoyratça nefes alıp veren bir sonbahar heykeli görmüştüm. Dakikalarca baktım…
Yaşamak ne kadar da ağır basıyordu insanoğluna.Karşı koyamadığımız,çıkıp üzerine ezemediğimiz öncelikteydi yaşam , nefesin ucunda. O kadar sıradan,o kadar haktan ve bir o kadar şakadandır da görünürde, yakıcı bir akıntı gibi yükselir içimizde sinsice.Onun şakası yoktur. Onun ,meydanı kimseye bırakmaya niyeti yoktur. O, istediği zaman alır; siz, onun vermeyi istemesini beklersiniz.
Tarifi ince;ama kendi taş gibi soğuk bir güzellikle uzaklara bakan heykel gözleri,her sokağı,her köşe başı denize açılan şehrime kafa tutuyordu. Az sonra, meydana bir melek akını bekliyor gibi sinsice güldü heykel. Kocaman beyaz kanatların kucağında yükselişini hayal ettim onun. Nefes almaya ,görmeye, duymaya inat gitme özlemi sardı ikimizi de.
Oysa, kanım sıcacık akarken damarlarımda ,yüreğimde hep daha güzelin ateşi yanarken , özleyeceğim bunca insan varken, kaygılarım sonsuz,umutlarım tazeyken ben taş olmanın rahatlığını yaşayamazdım ki onun gibi.Ama istedim,tüm şehir istedi kaçıp gitmeleri.
Yaklaşan serinlikle hoyrat rahatlığına kavuşurken heykel, yine de yaşıyor olmanın ,birgün gidebilme şansı taşıyor olmanın hınzırlığına gizlendi.Son bir kez daha yukarılarda melek izleri aradım.Kalabalığın uğultusuna karıştım ; çok karıştım………
Beklenmedik anlarda,beklenmedik düşüncelerde buluverir insan kendini.Hayat hiç bitmeyecekmiş gibi koşuştururken,her şeyi daha çok zaman varmış gibi ertelerken bilmez ki çıkacağı yolculukların hazırlığını yaptığını.
Kendi kararı zannettiği her kararda kalabalıklara uyduğunu,onlarla yola düştüğünü bilmez ki insan.
Dönüp dolaşıp kancanın ucunu kendine geçireceğini ve her asılışta kendini çekeceğini bilmez ki…
“Gitme”yi ,“git-“ eyleminin tekil ikinci kişiye göre olumsuzlaştırılması değil de, eylemin kendi adı, kendi çağrısı olduğunu hiç düşünmez ki ……..

Gidin. Gitmelerden korkmayın.Dönüşü işaretli yol haritaları durdurmaz insanı durduğu yerde.(Siz yine de bekleyenlere pek güvenmeyin.)
Her dönüşte yeniden başlamaya gücünüzü toplayın. Gidin;ama asıl zor olanın,”gitmeler”oldu- duğunu bile bile yaşamakta direnmek olduğunu hatırlayın.
Mumdan heykeller yapın kendinize; taşlara inat olsun.Ara sıra değil, her zaman sıcak tutun duruşlarınızı.
Gitmelerinize ortak aramayın;her melek akınına kanmayın. Yola çıkış yerinizi unutmayın. Beklediğimiz güzellikleri yaratın. Soğuk sonbahar heykellerinin eline ve insafına bırakmayın
yaşamı ve kendinizi. Ölümden sonra yıkanıp ovulmanın yaşamın pisliğinden olduğunu düşünenlere inanmayın.
Bir şehrin meydanında kaybolmaktan korkar halde bulursanız kendinizi,sağa sola iyi bakın.Sizinle aynı şeyi seyreden birileri mutlaka olacaktır.

Gidin; gitmelerden korkmayın! Mevsimi geldi yolculuğun gecikmeyin.

29 Nisan 2008 Salı


inadımdı benim
sol telinde fa çalmak.
inadımdı
çıngıraklı bir yılana güfte yazmak

olmasaydı yalnızlık bu denli güzel
sözüm vardı benim söylenecek ,yüzlerinize
düğüm oldu tellerim
düğüm oldu yaşamak


                                                                                   (tuba)


KÜLLER TUTUŞMUYOR
ANKA’LAR YASTA
Zamanın birinde bir kral masallar anlatırmış çocuklarına.
Mışıl mışıl uyuyunca küçükler, başlarmış ağlamaya koca kral.
Bilirmiş ; büyüdükçe yetmeyecek masallar ; gecenin gözleri açıldıkça sığmayacak olduğu yere.
Ve hep hazır beklemiş küçüklerden biri tarafından öldürülmeye.

Savrulan dünyalara önayak olmanın ağırlığını taşıyamaz olunca konuşmaz da olmuş bizim kral. Uykular kaçmış ülkeden; küçükler,büyüklere karışmış.Dinlenen masallar tekrar tekrar anlatılır olmuş, elde avuçta yok umutlarla.

Kralın yerine başkaları konuşmaya başlamış.Yükseldikçe onların sesleri ,eski masallar bile ağlar olmuş. Ve kimse bilememiş kaç kere yandığını.
Kahkahası arttıkça karanlığın, kapılar kapanır perdeler iyiden iyiye çekilir olmuş. Hoyratlaşmış yeni anlatıcılar.Masalları kötülemişler , perileri kana boğup prensesleri pazar yerlerine düşürmüşler. Elmalar hepten zehre bulanmış, prenslerin ipi çekilmiş.
Yüz yıllık uykular boşa beklemiş masum öpücükleri ; aynalar güzeli çirkini karıştırır olmuş.

Herkes kralı aramış hesap için. İçlerinden biri ;”Yaralandık!” diyecek olmuş,susturmuşlar, ”Kapanır elbet her açılan ve durmayı bilir kanayan.” diyerek.
“Aldandık!” demiş bir başkası :”Düşlerimizi teslim ettik; sustu masallar ,sardı her yeri yedi başlı ejderhalar.”

Sunulmuş bir ülkede,sunulmuş hayatları yaşayanlar ve kötülerin masallarda aslında hiç yenilmediğini ,bir sonrakinde yeniden dirildiğini bilmeyenler cevap veremez olmuş bu kez.
Hangi iksirin nasıl olup da dem tuttuğunu düşünürlerken renklerden bile şüphe eder bulmuşlar kendilerini. Kralın ülkesi, teslimiyetten söz eder olmuş;her şey unutulmaya yüz tutmuş.

Gün geçmiş devran dönmüş, hakim anlatıcılar yeni uykulara yatırmış yeni küçükleri.
Büyüklere karışan eski küçükler hep susmuş,hiç uyuyamamış. Düşündükçe daha da uzaklaşmış uykular onlar için.
Uyanık kaldıkça korkmuşlar,değişmişler.Ne öncekilere ne sonrakilere benzemez olduklarını anlayıp kendilerine yeni ülkeler ,yeni krallar aramaya başlamışlar ; arada kalmışlar.

* *
*

Bir gün bir ses yükselmiş: ”Yanlış masaldayım ,imdat! Beni yeniden yazın!”

Buz gibi bir rüzgar alt üst etmiş meydanları, yüreğin yivi seti kalmamış kimsede.
Kral, büyüyen çocuklarından yeni bir masal dileyip açarken dilinin kilidini fark edememiş devrildiğini.

“Canım acıyor benim!” demiş eski küçüklerden biri.
“Canım acıyor benim hepinizin yerine , hepinizle birlikte.”

İşte o gün bu gündür, bir can acısı kalmış geriye hepimize. Ötemiz yok,olduğumuz kadarız. Kimsenin de zaten öteye geçmeye cesareti , gücü yok.
Büyükler açmış ağzını, toplamış alayını , elde tokmak beklerken “ Ama ben…….” diye cümle başı yapıp doğrulmaya dizlerimizin üstünde cüretimiz yok .

Boğazımızdan geçen her lokmayı hak edip etmediğimizi sorgularken yüzümüz yok bizim yeni masallara kahraman olmaya.
Kıramadığımız kilitleriyle yüklediğimiz kapılar omuzlarımızda hala. Gözlerimizin altı mayın döşeli ; her bir damla tehlike bize.


Devrik bir kralın , uykusunu yitirmiş küçükleriyiz biz.



                                                                                                            (tuba)